3.İlk mabet, ilk cami, ilk ezan hakkında açıklayıcı bilgiler.
a- Mescid-i
Haram: Ayet ve hadislerde belirtildiğine göre yeryüzünde insanlara
mabed olarak kurulan ilk evdir. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet
kaynağı olarak kurulmuştur. Onda açık açık deliller, İbrahim (a.s)'in
makamı vardır. Ona giren güvene erer. Yine o, bütün müslümanların
kıblesi, Hanîf Dîni'nin sembolüdür. Hac ve Umre sebebiyle tüm dünya
müslümanlarının buluşma ve kaynaşma yeri olup ibâdet ve dinin merkezi,
duâ ve niyazın kabul edildiği, günahların bağışlandığı yerdir.
Yeryüzünde Peygamber eliyle yapılan ilk mabed olma özelliğine de
sahiptir (bk. Âlû İmrân, 3/96-97; Buhârî, Enbiyâ, 10, 40; Müslim,
Mesâcid, 1, 2; Ahmed b. Hanbel, V, 150, 156, 157, 160, 166). ilk cami (mescit de diyebiliriz)
kuba mescidi.
peygamber efendimiz asv. mekke den medine ye hicret ederken kuba daki müslümanlarla birlikte inşa edilmiştir.
bugün hala daha mevcuttur. hac ifa edilirken ziyaret edilebilir.
bizim bildiğimiz tarzdaki ilk camiler emeviler zamanında yapılmıştır.
İlk minare de Muaviye zamanında Mısır valisi olan Müslime tarafından Amr Camii’ne yapılmıştır.
İlk ezan
Mescid-i Nebi inşa edildikten sonra, namaz vakitlerinde, vaktin
girdiğini belirtecek ve Müslümanları camiye davet edecek bir usül
yoktu. Kaynakwh:
Sadece; "Essalatü Cami'a" denilirdi.
Resulullah efendimiz, bir gün Eshabıyla istişare ederek, namaz
vakitlerinde, müminlerin camiye nasıl davet edilmesi gerektiğini
sordular.
Kimisi, namaz vakitlerini bildirmek için, nasara gibi, nakus yani çan
çalalım; kimisi, Yahudiler gibi boru çalınsın dediler. Kimisi de;
"Namaz vakti ateş yakıp yukarı kaldıralım" diye fikirlerini söylediler.
Resulullah efendimiz, hiç birini kabul etmedi.
Abdullah bin Zeyd bin Sa'lebe ve hazret-i Ömer, rüyada ezan okunmasını
gördüler. Hazret-i Abdullah, sevgili Peygamberimize gelip rüyasını
şöyle anlattı:
"Yeşil bir şal ve peştamal bağlamış, eline çan almış bir kişi gördüm. Ona; "Elindeki çanı satar mısın?" diye sordum.
Bana; "Ne yapacaksın?" dedi. "Namaz vakitlerini bildirmek için
çalacağım" deyince, o zat; "Ben sana daha hayırlısını öğreteyim" dedi
ve kıbleye dönerek yüksek sesle; "Allahü ekber, Allahü ekber..." diye
okumaya başladı.
Bitirdikten sonra da; "Namaza kalkacağın zaman da" deyip, ezanı tekrar
etti ve sonuna doğru, "Kad kamet-is-salatü" cümlesini ilave etti."
Bunun üzerine, Resulullah efendimiz;
"Rüya haktır. O kelimeleri Bilal'e öğret, okusun!" buyurdular. Buna ezan ismi verildi.
Hazret-i Bilal de, Mescid-i şerifin yakınında bulunan yüksek bir dama çıkarak, ilk ezanı, öğretilen kelimelerle okudu.
Hazret-i Ömer, ezan sesini işitince, koşa koşa Resulullah efendimizin
huzuruna geldi. Hazret-i Bilal'in söylediği kelimeleri aynen rüyasında
gördüğünü arz etti. Kaynakwh:
O gece, Eshab-ı kiramdan bir kısmı da aynı rüyayı görmüşlerdi. İşte bu
sırada, Cuma suresi 9. ayet-i kerimesi nazil olup, vahy ile de
bildirilmiş oldu.
Bilal-i Habeşi, bir gün sabah namazı vaktinde sevgili Peygamberimizin
kapısı önünde; "Es-salatü hayrun minennevm" diye iki defa seslenmişti.
Bunu Peygamber efendimiz beğendi. "Bilal, bu ne güzel söz! Sabah ezanını okurken bunu da söyle!" buyurdular.
Böylece sabah ezanında bu söz de söylenmeye başlandı.
Peygamberimizin vefatına kadar müezzinlik yapan Bilal-i Habeşi'nin, sesi gür, çok güzel ve pek tesirliydi.
O, ezan okumaya başlayınca, herkes büyük bir aşk ve vecd içinde dinleyip, kendinden geçerdi. Ezan okurken herkesi ağlatırdı.
Eshab-ı kiramın, birbirlerini namaz vakitlerinde camiye ezan-ı şerif
ile davet etmeleri, Medineli müşrikler ile Yahudilerin pek tuhafına
gitti.
Ezan okunurken alay ve eğlenceye alırlardı. Onların bu maskaralıklarına
karşı, Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde mealen; "Onlar, namaza ezan ile
davette bulunduğunuz zaman, onu oyun ve eğlence edinirler. Bu da,
onların aklı ermez bir kavim olmalarındandır" buyurdu. (Maide suresi:
58)